
Uzun süre yapılan araştırmalar sonucunda, gece süresince yatmamanın rastgele bir hastalık habercisi ya da psikilojik sorun olmadığı belirten uzmanlar 8 saat uykunun natürel olmadığı belirtiyor.

1990’ların başlarında Thomas Wehr isimli psikiyatr, bir ay süresince her gün 14 saat süreyle karanlıkta yakalanan bir grup insan üzerinde araştırma yürüttü.
Deneklerin uykularının kumpasa girmesi azıcık zaman aldı ama dördüncü haftada tüm kobaylarda belirli bir uyku kumpası oluşmuştu. Evvel dört saat uyuyorlar, sonra bir iki saatliğine uyanıyorlar, ardından ikinci kere dört saatlik uygularına dalıyorlardı.

Tarihte ‘parçalanmış uyku kumpası’
Virginia Tech Üniversitesinden tarihçi Roger Ekirch, yazdığı “At Day’s Close: Night in Times Past” Gün Batarken: Geçmiş Zamanlarda Gece isimli kitabı için, 20 yıldır insanın geceyle ilişkisi üstüne yoğun araştırma yapıyordı.
Homeros’un Odysseia’sından, Nijerya’daki çağdaş kabileler üzerindeki antropolojik analizlere kadar çok muhtelif edebî ve bilimsel eseri, günceleri, duruşma zabıtlarını elden geçiren Ekirch, 500’ü aşkın yerde “parçalanmış uyku kumpası”nden söz edildiğini gördü.Ekirch 1595’den kalma bir resmin, o senelerde gecelerin gayet etkin geçtiğine şahitlik ettiğini düşünüyor.
Kalkıyorlar, tuvalete gidiyor, tütün içiyorlar; hatta kimilerinin komşu ziyaretine gittiği dahi görülüyor. Çoğu kimse ise yataklarında kalıyor, kitap okuyor, yazıyor ve sık sık da dua ediyor. 15. Asır sonlarından kalma pekçok dua kitabında uyku arası saatler için yazılmış özel dualar bulunuyor.

Hamile kalmak için en iyi saat
Bu uyku arası saatler de yalnız başına geçmiyor; insanlar değişik yataklardaki şahıslarla sohbet ediyor veya cinsel ilişkiye giriyor.
16. asırdan kalma bir Fransız hekimine ait rehber kitapta, çiftlere tavsiyelerde bulunulurken, hamile kalmak için en iyi saatin, uzun ve yorucu bir günün sonundaki zaman değil, “ilk uykudan sonraki” anlar olduğu, bu saatlerde çiftin cinsel ilişkiden daha fazla zevk alacağı ve “daha iyi sonuç elde edeceği” anlatılıyor.
Tarihçi Roger Ekirch, “birinci ve ikinci uyku”ya ait yollamaların 17. asrın sonlarında kaybolmaya başladığını saptamış.
1920’lerle beraber tamamen insanın sosyal şuurundan çıkmış.

Gecenin sahipleri
Tarihçi Craig Koslofsky, “Evening’s Empire” Gecenin İmparatorluğu isimli kitabında bunun nasıl olduğunu anlatıyor.
“17. asırdan evvel geceyle ilişkimiz iyi değildi. Geceler, ismi makûsa çıkmış insanlar, suçlular, fahişeler ve ayyaşlarla dolu zamanlardı. Mum alacak parası olan zenginler dahi, paralarını başka şeyler için harcamayı yeğlerdi. Gece süresince ayakta kalmak saygın birşey değildi , cemiyet içinde değer görmezdi.” diyor Koslofsky…
Bu, Reformasyon ve karşı-Reformasyon sırasında değişti. Protestanlar ve Katolikler çileye uğradıkları yarıyıllarda geceleri saklı ayinler tertip etmeye başladılar. Daha evvelleri ‘ahlaksızlar’a ait olan gecelerde, artık ‘saygın insanlar’ da, karanlık saatleri kullanmaya alışıyordu.

İlk ışıltılı kent Paris
1667 senesinde Paris, içinde mum bulunan sırçadan lambalarla dünyanın sokaklarını aydınlatan ilk kenti oldu.
Amsterdam’da, çok daha tesirli olacak yağ lambası geliştirilmişti.
Londra, 1684’e dek bu kentlerin arasında yer almadı ama, asrın sonunda Avrupa’nın 50’den fazla kenti geceleri aydınlatılmaktaydı. Artık geceler gözde olmuştu; saatlerce yatakta kalmak, zaman kaybı olarak görülüyordu.
Roger Ekirch, “İnsanlar 19. asırdan evvel de zamanın farkına varmışlar, zamanı tesirli bir biçimde kullanmaya özen gösterir olmuşlardı. Ama sanayi devrimi bu tavrı çok süratli bir biçimde yoğunlaştırdı.” diyor.

Gecenin ortasında uyanmak normal
Günümüzde çoğu insan günde 8 saat uyumaya alışmış görünüyor. Ama Roger Ekirch, uykuyla irtibatlı pekçok sorunun, insan bedeninin natürel olarak bölümler halinde uyumayı seçim etmesinden ve her yerde suni ışık bulunmasından kaynaklandığını düşünüyor.
Gece uyanıp bir daha uykuya dalamayan insanların yaşadığı sorunun orijininde de bunun olabileceği belirtiliyor.
Bu gidişattan, ilk olarak 19.
Foster, hekimlerin karşılaştıkları tıbbî sorunların yüzde 30’undan fazlasının, doğrudan ya da dolaylı olarak uykuyla irtibatlı olduğunu; ancak tıp eğitiminde uykunun gözardı edildiğini ve uyku konusunda araştırma yapılan pek az merkez bulunduğunu kaydediyor.
Uyku psikoloğu Gregg Jacobs, uyku arasındaki cingözlük devresinde, insanların dinlenme ve hafifleme imkânı oluşturulmasının, üzerlerindeki stresi natürel bir biçimde tertip etmelerine imkân verdiği inancında.
