Yeni yıla yeni kitaplarla başladık!

..

Bakma Bana Öyle Seni Tanımıyorum

‘Bu şehirde aşk!’ sloganıyla okuyucuyla buluşan Bakma Bana Öyle Seni Tanımıyorum; “Kadının artık bir adı var… var ama…” diyor ve kendini içinde O’nu bulacağına dair bir umut yaşatan tüm yalnız kadınlara adıyor. Bakma Bana Öyle Seni Tanımıyorum, bu zamanın, bu kalabalığın, bu şehrin içinde yaşanan aşk savaşının ortasına atıyor bizi. Bazen hırsla, bazen umutla beklediğimiz o “karşılaşma”nın, etrafımızı saran, zeminimizi sarsan rüzgarını hissettiriyor ve aşkın kaybettirdiği yön duygusunu bir kitabın sayfalarında yaşatıyor. Bu heyecanla okuyacağınız kitabın yazarları ise Dilek Bora ve Sinem Erülgen.

Yoga: Dhyana-Meditasyon

Meditasyon, evrendeki en eski kişisel gelişim ve mükemmel sağlık sistemi olan orijinal yoga sisteminin yedinci basamağıdır. Büyük yoga üstadı Akif Manaf’ın Yoga: Dhyana- Meditasyon isimli eseri günümüzde birçok dezenformasyon bulunan spiritüel gelişim konusunda kaleme alınmış, okuyucuya yol gösteren ve gerçek meditasyonla buluşmasını sağlayan eşsiz bir eserdir. Kitap, meditasyon bilgi ve teknikleri konusunda elde edebileceğiniz en eksiksiz başyapıttır.

Vahşi Şeyler

İçinde yaşadığı dünyaya sığmakta güçlük çeken, dünya karşısında kafası karışan ama onu keşfetme hevesi ve enerjisi hiç tükenmeyen, yaramaz bir çocuk: Max. Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser ve Ne Nedir kitaplarının on parmağında on marifet yazarı Dave Eggers bu defa sıra dışı bir çocuğun sıra dışı hikâyesini olanca içtenliği ile sayfalara döküyor. Maurice Sendak’ın, çevrildiği tüm dillerde toplamda 19 milyon okura ulaşan aykırı ve kült çocuk klasiği ‘Where The Wild Things Are’dan uyarlanan roman, Eggers’dan çocukluk hayallerine ve dünya sancılarına bir saygı duruşu niteliğinde. Harekete geçmeye ve kendi yolunu çizmeye, bağırmak yerine ulumaya, söz dinlemektense ‘hayır’ diye haykırmaya ve en önemlisi, ne olursa olsun düşlerden kopmamaya yönelik bir güzelleme.

Gizem ve Hayalgücü Öyküleri

Edgar Allan Poe, düşselliğe teslimiyetinde yalnız olmadığının farkındaydı ki ‘Euraka’yı, “düşlerin tek gerçeklik olduğuna inananlara” adamıştı. Usta yazarın öykülerinin seçkin bir derlemesini sunan bu kitabın sayfaları arasındayken, okurların da onun sınırsız görünen hayal gücüne kapılarak kendilerini bu Düşler Ülkesi’nde bulacağına kuşku yok. Poe’nun aykırılığı ile yeni tanışacak olanlarsa; Usher Evi’nin Çöküşü’nün olağandışı kasveti ya da Kuyu ve Sarkaç’ın akıl almaz dehşeti karşısında sarsılırken, dokunabilecekmişçesine yaklaştıkları gizemlerin çekiciliğine karşı koyamayarak, belki de bu Düşler Ülkesi’ne ilk ürkek adımlarını atacaklar.

Düşesin Zaferi

Ferrara Sarayı yasak elma gibidir, güzel, kırmızı ve çekici, ama zehirli, çok zehirli… Rönesans İtalyası… Araf’ta kalan bir ruh ve Avusturya prensesi Barbara…. Prenses Barbara, eşi ölen Ferrara dükü Alfonso d’Este ile evlenmiştir. Yeni düşes Ferrara’ya geldiği andan itibaren, ilk karısını dükün öldürdüğüne dair dedikodular duymaktadır. Entrikayla eğlencenin, sadakatle ihanetin, aşkla nefretin iç içe geçtiği sarayda gerçeğin peşine düşmeye karar veren düşesin önünde aşılması zor bir engel vardır; Alfonso d’Este. Sarayın her köşesindeki ajanlara ve dükün tüm engellemelerine rağmen düşes aradığı yanıtı bulup gerçeğe ulaşabilecek mi? Elizabeth Loupas’ın kaleminden sürükleyici bir kitap…

Nıver

Gönül telinin bestekârının yüreğiyle ilmek ilmek dokunan bir kitap… Yaşamı anlamlı kılan nedir ki? Sadece nefes alıp vermeye denir yaşamak? Bir yüreğe dokunmak, bir yüreğin sıcaklığını, acısını, mutluluğunu hissetmek mi? Yoksa korkulardan, kaygılardan arınıp özgürce, hesap kitap işine girmeden sevmek, sevilmek mi? Sahi neydi yaşamak? Niver Lazoğlu’nun kitabı Nıver, her okurun illa ki hayatının bir döneminde kendisini bulacağı, belki de bugüne kadar dillendirilmemiş olan bir şarkıyı dillendiriyor…

Özde ise söz, sözdür
Sözde ise öz, özdür,
Özde sözde bir demeyene,
Bir demek ne çare.

2011’in Bobiler Tarihi

Dizüstü Edebiyat serisinin son kitabı internet aleminin en popüler sitelerinden biri olan Bobiler örg’e ait. Türk internet dünyasının en yaratıcı, en eğlenceli, en “saatlerce bakılan” sitesi Bobiler örg, 2011 yılının en absürd olaylarını Bobiler’in bakış açısıyla bu kitapta topladı, ortaya müthiş bir koleksiyon çıktı. Bobiler, “2011’in Bobiler Tarihi” kitabında, yıllar sonra tarihin önemli olaylarını hatırlamak ve hafızalarını tazelemek isteyeceklerin kafasını karıştırmayı amaç edinmekte. Yıl sonuna yaklaştığımız şu günlerde, bu sıradışı 2011 toplamasından daha iyi bulunamaz. Bobiler örg, on binlerce kullanıcının photoshop ile hazırladıkları görselleri paylaştıkları bir web sitesi. Nasıl tarih, yer altında yatıyor ve arkeolojik kazılarda çıkartılınca tarihe dönüşüyorsa, Bobiler de aynı şekilde, ama dijital ortamda, kendi tarihini yaratıyor, gömüyor, daha sonra çıkartıyor ve bu kitapta sergiliyor.”

Bir, İki, Üç Gökyüzü

Cemal Süreya Başarı Ödülü alan şair Yaprak Öz’ün yeni şiir kitabı “Bir, İki, Üç Gökyüzü”nde birbirinden güzel şiirler bir araya geliyor. Şiir okurunun “Fırtına Günlüğü” ve “Şiirli Müzik Kutusu” adlı şiir kitaplarından tanıdığı şair, “Bir, İki, Üç Gökyüzü” adlı yeni şiir kitabında aşkı, insanı ve yalnızlığı sorguluyor. Tabii ki her zamanki o büyülü sesi ve dizeleriyle…

90’lar Kitabı

Geniş yankı uyandıran “80’lerde Çocuk Olmak” kitabının devamı olarak hazırlanan, Kadir Aydemir’in editörlüğünü yaptığı “90’lar Kitabı” Yitik Ülke Yayınları’nca yayımlandı. “Çocuk mu, Genç mi?” alt başlığıyla çıkan kitapta 111 yazar yer alıyor. 90’lı yılların çocuklarına ve gençlerine seslenen kitap, türünün eşsiz bir örneği. Pek çok ünlü isimle birlikte günümüz internet fenomenlerinin, blog ve Twitter yazarlarının ve genç edebiyatçıların da ilginç yazılarıyla yer aldığı “90’lar Kitabı” Türkiye’nin ve dünyanın yakın tarihine doğru bir yolculuğa davet ediyor okurları. 90’lar sinemasını, yaşam kültürünü, siyasi olaylarını, giyim tarzını, ünlü müzisyenlerini, popüler mekânlarını, okul hayatını ve “90’lar” denince akla gelen yüzlerce detayı merak eden herkes “90’lar Kitabı”nda kendinden bir şeyler bulacak.

Kahveniz Nasıl Olsun?

“Kahvemden bir yudum aldıktan sonra yazmaya başladım. Habeşistan’dan başlayıp Yemen, Hicaz ve Mısır üzerinden istanbul’a ulaşan, oradan da bütün dünyayı kuşatacak kollara ayrılan uzun yolda zevkli bir yolculuktu bu. Doğrusu Yemen-lstanbul arasındaki menzillerde fazla oyalanmadım ve istanbul’dan ayrılan kollara da sapmadım. Çünkü benim asıl derdim, kahvenin istanbul macerasıydı. Zaten kitaba, istanbul’a kahve getiren ilk gemilerin Şeyhülislâm Ebussuud Efendi tarafından verilen bir fetva üzerine Tophane Limanı’nda batırılmasıyla başlanıyor, oradan geriye dönüşlerle kahvenin istanbul’a ulaşıncaya kadar yaşadığı macera kısaca anlatıldıktan sonra istanbul’da yeniden demir atılıyor.” Beşir Ayvazoğlu.
Beşir Ayvazoğlu, kültür tarihine yönelttiği derinlikli bakışı, Kahveniz Nasıl Olsun?’la bir adım öteye götürüyor.