Siz de “çok yoruldum!” diyenlerden misiniz?

Hayatınızda hangi ortama girerseniz girin, kendinizi koşuştururken ve iş bitirirken mi buluyorsunuz? Yapıp yapıp sonra “Niye daima ben yapıyorum?” mu diyorsunuz.
Kimi insanlara bakıyorum, vermekten daima kaybediyorlar…verip verip sonra daima kızıyorlar.
Bert Hellinger, Sevgi Sistemleri  adlı kitabında istikrar maddesinden bahsediyor ve “insan verdiği kadar alabilmeli de” diyor.
Merak ediyorum da  yoruldum diyenler ne kadar alabildiğimizi  düşünüyor muyuz? “Ne kadar  ben yoruldum” diyoruz?” Ne kadar “Ben bu kadar yapabilirim, bana yardımcı olur musun?” diyoruz.
Demiyoruz üzere geliyor bana. Daha çok her şeyi kendimiz yapmamız gerektiğini düşünüyoruz güya. Başkalarını keyifli etmek bize doğuştan verilen bir vazifeymiş üzere güya.
Hiç bunun nedenini düşündünüz mü? Hiç durup sorguladınız mı? Hiç “Neden böyleyim?” dediniz mi?
Biraz geçmişe gitseniz ve annenizle bağınıza baksanız, sanki orada da annesini keyifli etmeye çalışan “küçük bir siz” bulacak mısınız? Sanki geçmişte annesini keyifli etmeye çalışan içinizdeki çocuk mudur etrafta koşuşturan… hiç durmayan… daima memnun etmeye çalışan.
Bunları neden mi soruyorum. Soruyorum zira “İnsan annesiyle nasıl bağlanırsa hayatla da o denli bağlanır” . Annesiyle nasıl bir alaka kurarsa hayatla da o denli bir alaka kurar. Onu keyifli etmek üzere bir misyon edinirse bir bakar daima etrafındaki insanları da memnun etmeye çalışıyor… onların mutsuzluğuna dayanmıyor, etrafındaki insanlara da daima ancak daima “siz yorulmayın, olsun olsun ben yorulurum” diyor.

HepMutlu