Doğru beslenmek pek çok hastalığın önüne geçtiği gibi kanserin de önüne geçiyor.
“Dünya Sağlık Örgütü’ne göre günde 50 gram işlenmiş et harcanması, kalın bağırsak kanserine tutulma ihtimalini yüzde 18 oranında artırıyor”
Çağın en ehemmiyetli sağlık meselelerinden bkocaman olan kansere karşı beslenme biçiminin en ehemmiyetli etkenlerden bkocaman olduğunu belirten uzmanlar, bedenin lüzum dinlediği 5 temel gruptan zengin beslenilmesi gerektiğini söyledi.
Kansere sebep olan etrafsal şartlar içerisinde tesiri yüzde 70-75 olarak ifade edilen beslenme biçiminin başlı başına değerlendirildiğinde yüzde 35-45 gibi yüksek bir orana sahip olduğunu ifade eden uzmanlar, bu gidişatta ise neyin, ne kadar ve nasıl yendiğinin çok ehemmiyetli olduğunu söyledi.
Kansere karşı öncelikle, genel çerçevede yeterli ve balanslı beslenmenin altını çizen Diyetisyen Semra Pehlivan, bedenimizin lüzum dinlediği beş temel gruptan zengin beslenilmesi gerektiğini söyledi.
Bunlar çoğu bireyin bildiği, süt, et-balık, sebze-meyve, hububat ve yağlar grubu olduğunun altını çizen Pehlivan, “Süt mahsullerinden probiyotik özelliği olan besinler bağırsak florasını kumpaslar. Her gün kesinlikle bir su bardağı kefir ve dört yemek kaşığı yoğurt tüketilmeli.
İçerdikleri lif sayesinde bağırsak florasının korunmasını ve faydalı bakterilerin artmasını sağlayan bir öteki besin grubu ise kuru baklagiller.
Haftada 2-3 gün harcanan kuru baklagilin, kan şekerinin tertip edilmesinden rektum kanserini önlemeye kadar birçok ehemmiyetli verimi bulunuyor” dedi.
İŞLENMİŞ ETLERE DİKKAT!
Göz ve beyin hücrelerinin korunmasında tesirli Omega-3 yağlarından en zengin besinleri; somon, uskumru ve sardalya olarak sıralayan Diyetisyen Pehlivan, demir, çinko, magnezyum, potasyum ve selenyum açısından zengin kırmızı eti bir kenara ayırdı.
Pehlivan, “Dünya Sağlık Örgütü’ne göre günde 50 gram işlenmiş et harcanması, kalın bağırsak kanserine tutulma ihtimalini yüzde 18 oranında artırıyor.
Yani, sosis, pastırma, jambon benzeri işlenmiş etler sık harcandığında kansere yol açtığı bilimsel bir reel” diye konuştu.
Her gün en az 3-5 porsiyon meyve-sebze tüketimini öneren Diyetisyen Semra Pehlivan, “Ne kadar değişik renkte sebze ve meyve, o kadar muhtelif ‘antioksidan’ demektir.
Bir de sebze-meyvelerin hep daha koyusu seçim edilmeli. Pazı, ıspanak, karalahana gibi koyu yeşil; pancar, domates, nar, yaban mersini gibi koyu kırmızı; kayısı, havuç, bal kabağı gibi koyu sarı-turuncu; patlıcan, erik gibi mor; sarımsak soğan gibi beyaz besinler almaya özen gösterilmeli” biçiminde konuştu.
Karbonhidrat, protein, B ve E vitaminleri, magnezyum, demir ve çinko mineralleri kapsayan hububatlar, bedenimizin en ehemmiyetli enerji kaynağı oluğunu ifade eden Pehlivan, “Fakat beyaz un, pirinç, şeker, bal ve reçel gibi basit karbonhidrat kaynaklarından uzak durmalıyız.
Çünkü kan şekerini süratle yükselterek, insülin salgılanmasını uyarıyor. Böylece insülin salınımı, kanda artan fazla şekeri yağ olarak depoluyor. Ve ne yazık ki bedende artan yağ ölçüyü de kansere zemin hazırlıyor. Dolayısıyla bütün buğday, çavdar, yulaf, bulgur gibi işlenmemiş hububatlardan üretilen besinlerin harcanması çok ehemmiyetli.
Bitkisel yağların kanser gözetici özelliğine dikkat edilmelidir. E vitamini kaybını önlemek için yağlar, ışık ve oksijenle temas etmeyecek biçimde saklanmalı. Gereğinden fazla yağ tüketimi, bedenin strese girmesine ve bağışıklık sisteminin düşmesine yol açabildiğinden, bir kilo sebze yemeği hazırlarken iki yemek kaşığından fazla akışkan yağ koymayın.
Et, tavuk, balık gibi hayvansal yağ kapsayan besinleri ise kendi yağlarında pişirebilirsiniz. Yağı da yemekten evvel değil, yemek piştikten sonra ilave edin” dedi.
İHA